31 Mayıs 2017 Çarşamba

Süt Gerçekleri



7-8 yaşlarındaydım, Silifke’de anneannemin evinin az ötesinde 3-4 ineği, keçileri ile ufak bir mandıra sahibi bir aile vardı. İki güne bir anneannem beni oraya dökme demir çingilde mayalanmış yoğurt almaya gönderirdi..

Yoğurduyla meşhur Silifke’nin son çingilde yoğurtlarıydı onlar.. Artık kalmadı..
Çünkü dönem ve şartlar değişti.
Nüfus çoğaldı, sanayileşme arttı, teknoloji gelişti haliyle yaşamlarımız daha hızlı bir hal aldı.
Şu an 31 yaşında metropolün göbeğinde yaşarken, 7 yaşımdaki şartları ve koşulları kıyaslayamam bu durumdaki hiç kimse de kıyaslayamaz bence.

Özellikle beslenme konusunda, kafamız çok karışık. Günümüzde insan sağlığı açısından besinlerin topraktan alınıp önümüze gelene kadar ki süreci çok daha denetlenebilir olmasına rağmen, çocukluğumuzda kalan veya bizlere aktarılan şartların daha sağlıklı olduğuna inanıyor ve günümüzde ulaştığımız besinlerin daha sağlıksız olduğu düşüncesi bizleri içten içe endişelendiriyor.
Ben her zaman gerçekçi olmanın daha işe yarar olduğunu düşünüyorum; öyle ya da böyle şuan soluduğumuz hava bile her dakika eskiye oranla daha kirli bir hal alırken, şöyle dibinde oturup beş dakika dinlenecek ağaca dahi ulaşamazken insanların bazı talepleri bana çok ütopik geliyor.

Örneğin en gerçek dışı gelen talep ve/ veya savunum 20 milyon insanın yaşadığı İstanbul gibi bir şehirde sokakta pet şişelerde satılan çiğ sütlerin alınıp evde kaynatılmasının, markette satılan ambalajlı sütlerden çok daha sağlıklı olduğu düşüncesi.
Hadi ama!
Sokakta yürürken ben nefes alamıyorum, bütün gün gezen, hangi hayvandan, hangi şartlarda sağıldığı belli olmayan sütü ben nasıl sağlıklı bulayım? Boşuna ısrar etme, mantığım kabul etmiyor zira.

Süt gibi hassas, mikroorganizmaların yaşaması ve gelişip çoğalması için çok uygun olan bir besini tüketebilmem dahası çocuğumun tüketebilmesi için düzenli denetimde olduğunu bilmek benim için önemli.

Evet, süt canlılar için elzem besinlerin başında geliyor.
Biz memeleriler doğar doğmaz sütle beslenirken, sütün bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış faydalarını yok saymak/reddetmek akıl işi olmadığından burayı direkt atlıyor fayda/zarar tartışmasına girmiyorum bile.

Ben sütün faydasına kesinlikle inanıyorum benim için önemli olan yukarıda da bahsettiğim temiz süte ulaşabilirlilik.

Sağıldığı hayvanın düzenli veteriner kontrolünde olması, hastalık taşıyıcısı olup olmadığı, sağılan sütte antibiyotik, hayvan dokusu, sütü sağan insandan geçen herhangi bir bulaşı olamaması, süte yapılan tahliller, sütün sağıldığı ortam, sütün sağıldığı kap, sağıldıktan sonra bana gelene kadarki süreçte sütü koruyan soğuk zincir vs bunlar çok ama çok önemli..

Var mı bu kadar detaylarıyla tüm bilgileri sizinle paylaşan çiğ süt satıcısı bildiğiniz? Benim yok, işte bu yüzden gönül rahatlığıyla marketten gidip alıyor ve tüketiyorum sütümü.

Çünkü biliyorum ki raflarda satılan o sütler raflara gelene kadar bir sürü prosedüre ve denetime tabiler.


Hanımlar beyler, süt hepimizin özellikle de çocuklarımızın tüketmesi gereken insan sağlığına oldukça faydalı bir besin.

Bu yüzden, geçtiğimiz günlerde süt ile ilgili yaptığımız toplantıda PROF. DR. Neriman İnanç’ın bizlere detaylıca aktardığı bilgileri, bugün birçoğumuzun kafasında kocaman soru işaretlerine sebep olan sorulara verdiği cevapları direkt sizinle instagram hikayeler kısmından detaylıca paylaşmıştım.

O toplantıda konuşulan önemli başlıklar vardı;

Örneğin, süte uygulanan ısıl işlemler nelerdi? Pastörizasyon ve UHT süt ne anlama geliyor?

Bildiğiniz gibi süt mikroorganizmaların yaşaması ve gelişip çoğalması için uygun bir ortam oluşturuyor. Sütte bulunan zararlı mikroorganizmaları yok edebilmek ve besin değerini koruyabilmek için uluslararası normlarca kabul edilmiş ısıl işlemler ( pastörizasyon ve UHT) uygulanıyor.

Pastörize süt de UHT süt de aslında basitçe sütün ısıtılıp soğutulması ile elde ediliyor.

Pastörizasyonda süt 12-16 saniye süre ile 72-80 dereceye ısıtılıp soğutuluyor. Pastörize edilmiş sütlerin en önemli özelliği, taşımada dahil olmak üzere soğuk zincir ihtiyacının olması. Satın alınacağı yerde dahil olmak üzere evlerde de yine soğuk ortamlarda bulunma zorunluluğu var.

UHT süt de ise, süt özel düzeneklerde 135-150 derecede 2-6 saniye ısıtılıp soğutulur ve ardından 6 katmandan oluşan, sütün bozulmasında etkili olan hava ve ışıktan koruyan karton ambalajlara paketlenir.

Peki aldığımız açık, çiğ süt daha mı organik daha mı sağlıklı?
Ben öyle olduğunu düşünmediğimi yukarıda da belirttim. Alınan çiğ sütün denetim ve gerekli analizleri yapılmadığından sütün bakteri yükü, hayvandan insana geçen hastalık yapan mikropların brusella, tüberküloz olup olmadığı, hayvandan süte geçen antibiyotik kalıntısının bulunmadığı bilinmeyeceğinden ve bu unsurların da kaynatma ile yok edilemeyeceğinden açık süt tüketmenin riskleri tahmin edilemeyecek kadar tehlikeli olduğunu belirterek fikrimi desteklemiş oldu Nermin hanım.

Kutu sütler için en çok endişe sebebinin kutu içinde kullanılan alüminyum olduğunu gördüm geri bildirimlerde.

Oysa, aseptik bu ambalaj sistemi 6 lamine katmandan, yüksek kalite karton, polietilen ve alüminyumdan oluşuyor.

İçine doldurulan sütün bozulmasına sebep olacak ışık ve oksijenden koruyan bu ambalaj sisteminde süt alüminyumla temas halinde değil.


Yaptığımız bu süt toplantısında gördüm ki hayalperestlikten uzak gerçekçi bir yaklaşımla kararlar vermişim süt konusunda. İçim oldukça rahat.

Siz de daha detaylı cevaplar istiyorsanız sorularınıza suthakkindahersey.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.


Sevgiler.

27 Nisan 2017 Perşembe

Oyun Hamuru ve Play-Doh Şekil Ver Öğren Serisi




Oyun hamurunun çocukların gelişiminde çok önemli rol oynadığını düşünüyorum.

Hangi gelişimlerine peki?
*İnce ve kaba motor becerilerini,
*El göz koordinasyonunu,
*konsantrasyonunu,
*Duyusal ve zihinsel gelişimine,
*Yaratıcı zekasına,
*Hayal gücünün gelişimine,
*Soyut kavramları somutlaştırmasına yardımcı olur.
Bu sebeple bizim evimizde Gece ile birlikte yaptığımız aktivitelerde, oyunlarda çok sık yer alıyor. Nasıl almasın :)
Okul öncesi çocukların beyinleri parmaklarıdır derler ki bence de öyle. Dünyayı ve kendilerini dokunarak öğreniyorlar. Bu öğrenime de oyun hamuru müthiş bir ‘step 1’ adımı olarak destek veriyor.



Play-Doh  ‘Şekil Ver& Öğren’ adında yeni bir öğretici seri çıkartmıştı. Biz de dört farklı oyun setinden oluşan, 2-4 yaş arası dönemde kazandıkları temel becerileri destekleyen bu setin üçünü alıp tek tek deneyimlemiş ve deneyimlerimizi instagram sayfamdan paylaşmıştım.


Bu setlerin her birinde rengarenk oyun hamurlarının yanı sıra ürünün içeriğine yönelik oyun matları, araçlar ve aktivite kitapçıkları da mevcut.

Örneğin, ‘Dokuları Öğreniyorum’ ürününde hamurun üstüne nokta, kesik çizgi, zikzak dalga, benek, yıldız, üçgen gibi desenlerin baskısı yapabileceği kalıplar ve araçlar çıkıyor.
Oyun matında resmedilmiş denizde yüzen bir yelkenliyi oyun hamuru ile boyutlu hale getirip üzerine desenler yapabiliyor, denize dalga efekti verebiliyorsunuz.. Böylelikle çocuğunuzla kağıt üzerindeki bir resme gerçeklik kazandırıyor, somutlaştırıyorsunuz..

Veya, ‘Renkler ve Şekiller’ ürünüyle çocuğunuz üçgen, elips, daire, dikdörtgen gibi geometrik şekilleri öğreniyor ve yine aktivite kitapçıklarının yönlendirmesiyle oyun matlarının üzerinde üçgen ve kareyi birleştirerek bir ev, elipsle dikdörtgeni birleştirerek bir ağaç, dikdörtgen ve daireleri birleştirerek bir araba yapabiliyor.

Böylelikle şekilleri öğrendiği gibi birden fazla şekli bir araya getirerek yeni nesneler üretebiliyor. Hayal gücü gelişiyor.

'Rakamlar ve Saymayı Öğreniyorum' seti ile deniz canlılarıyla rakamları ve saymayı öğrenmek, oyun hamuruyla rakamları yazmak çocuğun kavramları öğrenmesi için; eğlenceli, keyifli, birçok gelişimine faydalı bambaşka yöntem sunuyor..






Bu arada instagramda Play-Doh ‘Şekil ver Öğren’ serisine ait  dört  paylaşımımda birer soru sormuştum. Bu sorulara yanıt veren dört arkadaşıma bu seriden birer ürün hediye edeceğim. Katılmak için o paylaşımlarımın altına ilgili sorulara yanıt vererek katılım sağlamaya devam edebilirsiniz. Kazananları toplu bir şekilde duyuracağım.

Umarım bizim kadar keyif alırsınız 😊


Sevgiler

6 Mart 2017 Pazartesi

Sosyal Linç Aktive Edildi Sir!



Elbette nihai sonuç.

Sosyal medyada son zamanlarda gözle görülür bir biçimde ayyuka çıkan bir durum bu; insanları linç etme, overdose asparagas dedikodu, canım öyle istedi saldırırımcılık.

Bunun alt yapısı uzun süredir belirli gruplar tarafından oluşturuluyordu zaten. Alt yapı ile birlikte kitlelere de ulaşılınca ateşlediler fitili. Bugün geldiği hali çok önceden gördüğümü üzülerek söylemeliyim. Gelmemesi için de elimden geldiğince bu konuya değindiğimi, ben yazdıkça da yine bu tür gruplar tarafından saldırıya uğradığımı sanırım beni takip eden, okuyan birçok arkadaşım biliyor.

Birçok örneğini bizzat yaşadım, gördüm;

Anne sütünü faşizan bir tavırla savunurken, kadınları annelikleri üzerinden hırpalayanları, yerden yere vuranları,

Hayvan haklarını savunurken insanların ne denli vahşileştiğini,

Tam da kendisi eleştirdiğinin mislini yaparken hiç yapmıyormuşcasına eylemi başkasına yamayanları ve üstüne hedef gösterenleri,

Kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına aykırı olan yaşamları, dünya görüşlerini suç sayanları, dahası kendisini otorite kabul görüp (kendi kendine) kendi yaşam tarzını ve fikirlerini KANUNMUŞCASINA uygulama dayatmasına gidenleri....

Haklı bir isyanı, tavrı ve tarzından dolayı bel altı bir üslupla eyleme geçireni ve bunu yayanı...

Yüksek takipçi sayısı, daha fazla like daha fazla görüntülenme için, ortalama yaşı 13 olan çocukları whatsapp gruplarında çeteleştireni.. Kendi maddi çıkarı için o çocukları kullananı, yanlış yönlendireni.. Kin ve nefreti özenle aşılayanı, o yaştaki çocukların hayatları için en önemlisi olan eğitim hayatlarını hiçe sayanı ' ÖNEMLİ OLAN OKUL DEĞİL PARA KAZANMAK' düşüncesini TEOG sınavlarına hazırlanan çocukların bilincine işleyeni, 'sınavlarım yoğun fan sayfasında paylaşım yapamayacağım' diyen çocuğa 'olsun cnm sen arada paylaş mutlaka sayfanın takipçisi düşmesin' diyebileni....

***
Bu memleketteki kadınların çok ciddi şekilde ihmal edildiğini, geleneklere hapsedildiğini, sistematik mutsuzluklara maruz bırakıldığını düşünüyorum...

Yukarıda şahit olduklarımın %90'ını yapan kadınlar çünkü.


Sosyal medya hepimizin kendi hayat görüşüyle, yaşam tarzıyla, düşünce özgürlüğü ile, var olma hakkının olduğu bir dünya..

Her birimizin farklı kullanma amaçları var, olmalıda..

Kimi öğrenmek ister, kimi eğlenmek, kimi yalnızlığını gidermek, kimi yaşadığı durum herne ise yalnız olmadığını bilmek ister..

Bu amaçlar, bir diğerimize direkt zarar vermiyorsa, kabul edilmiş genel toplum kurallarını ihlal etmiyorsa, hukuka aykırı değilse, insani duyguları zedelemiyorsa herkes dilediği, inandığı gibi var olabilir.  Bu sanırım en tabi kişilik haklarından...

Ve fakat anlamamak için tepindiğimiz nokta tam da burası.

Tam da yukarıda bahsettiğim, her mahalleye yerleşmiş çetevari oluşumlar insanların bu haklarını bilinçli olarak ve dahası şevkle ihlal ediyor, binlerce insanın ihlal etmesi için de AZMETTİRİCİ görevini layıkı ile yerine getiriyorlar.


İnternetin sosyal platformlarını kullandığımdan beri birçok örneğini yaşadım... Ve elbette hepsine tepkimi gösterdim.


Yukarıda bahsettiğim noktalara özen gösterdiğim sürece;

Ben, kendi alanlarımda hayatıma dair, kendi istediğim kadarını paylaşabilirim. 

Bu şu demek;

Sen çocuğunun fotoğrafını paylaşmayı o veya bu sebeplerle doğru bulmuyor olabilirsin, saygı duyuyorum.

Ben çocuğumun fotoğraflarını paylaşmayı o veya bu sebeplerle doğru buluyorum, saygı duyacaksın.

Bu kadar basitken neden pratiğe dökemiyoruz? Çünkü kişisel fikirler, fikirlerin ürettiği garip teoriler türüyor bu noktada.

Ve herkes kendi yaşam tarzına uygun davranmasını istiyor karşısındaki insandan.

Benim yetişme tarzıma göre/ aile yapıma göre/ inancıma göre/ dünya görüşüme göre/ geleneklerime göre/...vs..vs..vs..

Eee?

Kardeşim benim de yetişme tarzıma göre/ aile yapıma göre/ inancıma göre/ Dünya görüşüme göre/ geleneklerime göre/ öyle değil bu iş n'apcazz????

Misal sen, bir annenin kendi profilindeki bebeğinin fotoğrafını alıp, kendi sayfanda #ÇOCOGONOTOŞHOROTMO diye ne hakla paylaşırsın? Sen o bebeğin ebeveynine 'TEŞHİRCİ' etiketini nasıl şak diye yapıştırırsın? Saldırmak için emek emek işleyip tek komutunu bekler hale getirdiğin binlerce insanın hedefine nasıl oturtursun? O anneye nasıl hakaretler ettirir mevzuyu 'çocuğunu elinden aldıralımmmmmmm' a getirtirsin?

Yahu ne hakla be?

Şu hakla; Çünkü fotoğraf benim kriterlerime uygun değil! Benim görüşüme aykırı! 

E sen kimsin bunu yapıyorsun? Hiç. 


Yahu daha fenası ne biliyor musunuz, asla yapmadığın, söylemediğin durumlarla itham edilmek, facebook'un dedikodu yuvalarında asparagas dedikodu senaryolarına malzeme edilmek;

Bir şekilde beni sevmemeyi tercih etmiş birisi bir yere 'esrar kullandığımı' hatta 'satın aldığımı gördüğünü!!' yazmıştı...Öyle emin..Öyle inanmış..

Veya yine aynı şekilde bir başka biri 'eski kocamın beni sürekli dövdüğünü anlattığımı ve sürekli ACITASYON yaptığımı' inanarak yazmış ve diğerlerini de inandırmaya çalışıyor falan.. :)  

Veya kendi alanlarımda canım istediği için/ bir kısmını anlatmayı tercih ettiğim için/ birçok kadına manevi anlamda fayda sağladığını, destek olduğunu bildiğimden anlatmayı istediğim için beni ben yapan hikayelerimden kesintiler anlatmam boş yazılara meze etmiş, insani değerler üstünde dalga geçerek tepişiyordu...

Berk'imin evlatlık olduğundan tutunda, ilk evliliğimin mahkeme sürecine dair bir ton varsayımlar... Trajikomik..

Niye oluyor tüm bunlar?

Birilerinin yaşamlarından farklı yaşamlara sahip olduğun için... Birilerinin fikirlerine biat etmediğin kendi fikirlerine sahip olduğun için... Birilerinin, kendi alanına girmesine müsaade etmediğin için..

O birileri de öyle hırslanıyor ki hali hazırda fiskosu seven, taraf olmadan zinhar yaşayamayan sevgili kadın ırkımı aktive ederek sözel şiddetine, özgürlüklere alenen tacizine yardım ve yataklık ediyor, cesaret veriyor....

Böylelikle;

Anne sütü veren anne vs mama veren anne  
Çocuğunun fotoğrafını paylaşan anne vs Çocuğunun fotoğrafını paylaşmayan anne...

Halbuki seçeneklere baktığında hepsi birer seçim...

O yüzden insan kardeşim,

Baktın sana uymuyor mu? Yorma güzel gönlünü fitne fücurla; tatava yapmadan bas UNFOLLOW'u geç..

Yemin ederim çok daha mutlu olacaksın bak. İçin kararmayacak negatif enerjiden, dedikodudan...

Ha baktın, toplumca kabul görmüş genel kurallar, insani değerler, hak hukuk ihlal ediliyor, insanlara, doğaya zarar var bas isyanını! Hemen yanı başında sesine destek vermezsem insan değilim.!


10 Ocak 2017 Salı

Yayım Yayım Yayılan Göbeğime İthafen.. Yamuna Korse



İnstagramda paylaştıktan sonra çok fazla kullanımla ilgili sorular alınca ve bir buçuk ay kadar düzenli kullandıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Evet bekleyenler, konumuz korse. J

Kendimi bildim bileli göbekli bir yapım vardı. Ne kadar zayıf olursam olayım dümdüz karnım hiç olmadı. Ayva göbeğimi severdim de bence sevimli ve hoş bir görüntüsü vardı J Ancak ilerleyen yaş ve ikinci doğumumla maalesef özellikle karın bölgem ciddi şekilde beni rahatsız eder bir hal almıştı.
İki doğumumdan sonra da korse kullanmadım. Hangi akla hizmet bunu yapmadım bilemiyorum.
İlk doğumumdan sonra sanırım genç yaşımın da etkisiyle çabuk toparlamıştım ama ikinci doğumdan  sonra öyle olmadı.
O ayva göbek büyümüş ve sarkmıştı.. Kıyafetli halimde dahi beni rahatsız eder bir görüntüm vardı. Bu durum git gide beni etkilemeye başladı. İstediğim gibi giyinemez olmuştum. Sürekli bol kıyafetler tercih etmek durumunda kalmak, ne giyersem giyeyim üstümde artık hep kötü duruyor olması bana kendimi çok kötü hissettirmeye başlamıştı. Alt bedenim inceyken göbek bölgemin kocaman oluşu orantısız bir vücut yapısına sebep oluyordu.

Evet doğru bir beslenme alışkanlığı edinmem ve spor yapmam gerekiyordu. Ancak bunları alışkanlık haline getirmek için belirli bir zaman ve disipline ihtiyaç vardı. Uzun vadede bu düzeni hayatıma adapte edebilirdim ama ben hızlı bir şekilde giriş yapmak istiyorum.

Bu sebeple korse kullanmaya karar verdim. Klasik bacaktan giyilen korseler kullandım işe yaramadı. Giydikten on dakika sonra korse vücudumun şeklini alıyordu bu sebeple daha profesyonel bir ürün arayışına girdim ve instagramdan Yamuna Korseye ulaştım.

Bu lateks, kopça kapama sistemli korseler yapısı itibariyle vücudunu şekle sokmayı ve düzenli kullanımda incelmeyi vaat ediyordu. Sayfalarından kullanıcılarının öncesi/sonrası fotoğraflarını inceleyip yorumlarını okuyunca askılı modelini kullanmaya karar verdim.
İlk günler açık söylemeliyim ki biraz zordu. Yayım yayım yayılmaya alışmış göbeğim toparlanmaktan hoşlanmıyordu elbette J mide kısmında da sıkılma hissi vardı. Ayrıca korse beni dik durmaya zorluyordu ve yıllardır alışmış olduğum hafif kambur şeklinde duramadığımdan sırt bölgemde de hafif ağrılar oldu ama bence normaldi hepsi. Vücut yeni bir duruş kazanıyordu, adı üstünde korse sıkı olmalıydı elbette. Bu bir alışma süreciydi. Yavaş yavaş kullandıkça korsenin de kullanıma bağlı esnekliği ile ilk günlerin zorlukları bitti.

Etkisini gördüm mü?


Yamuna korseyi taktığımda 2 beden küçülüyorum. Arkadaşlarım şahittir ki neredeyse L bedene tekabül eden göbek çevrem korseli S bedene iniyor. Dış görüntümde beni rahatsız eden o kocaman ve sarkık görüntü kayboluyor. Yaklaşık 1,5 aydır günde düzenli 5-6 saat kullanımla göbek çevremde 6,5 cm kadar bir incelme yakaladım evet J  Ayrıca korsenin sıkı yapısı sebebiyle çok fazla yemek yiyemiyorsunuz. Durduramadığınız ağzınızı korse durduruyor J)
Kullanmaya devam ediyorum, edeceğim de.. düzenli beslenme ve sporla desteklemeye çalışıyorum bu ara.

Peki sağlığa zararlı mı?



Valla açıkça bu hanım teyze gibi çılgınlıklar peşindeyseniz, dünyanın en ince beline sahip olaaacaağmm Guinness rekorlar kitabına giriceeeğmm diyorsanız; o korseyi yavaşça yere bırakınız. Zira göbüşten kurtulalım derken vücudumuza saçma sapan zararlar vermeyelim.
Örnekteki gibi abartılı kullanım da pek tabi vücut sağlığı açısından zarar teşkil edecektir. Her şeyin fazlasında olduğu gibi.

Şu detayı da yazmak isterim;
Birçok doktorun da önerdiği gibi ben de doğumdan sonra korse kullanımının faydalı olacağını düşünmekteyim. İnstagramda doğumdan sonra korse kullanan annelerden aldığım birçok geri bildirim de bu yönde. Benim bildiğim normal doğumdan sonra hemen, sezaryen doğumda dikişler iyileştikten sonra kullanılıyor olması. Ancak doktorunuza sormanızı da mutlaka öneririm.
 Yamuna korse il ilgili benim kullanım tecrübem ve gözlemlerim şimdilik bu yönde.
Umarım sorularınıza cevap verebilmişimdir.
Sevgiler.



20 Aralık 2016 Salı

Küçük Bir 'Ağaaba' Meselesi



Mart’ta dolu dolu 3 yaşına girecek olan Gece neredeyse son bir senedir arabadan başka bir oyuncağa ilgi duymaz olmuştu.

Öyle bir sevgi ve ilgi ile bağlandı ki arabalara bir noktadan sonra tek çeşit oyuncakla oyun oynama durumu beni iyiden iyiye rahatsız eder hale geldi. Zira oyuncağın, oyunların çocuk gelişimi, hayal dünyası için ne denli önemli olduğunun pek farkındayım.

Hal böyle olunca duruma müdahale etmek kaçınılmaz oldu..

Beni sosyal medya platformlarından takip eden arkadaşlarım bilir, çocuklarımı yetiştirirken cinsiyetçi bir tavır takınmamaya özellikle dikkat ederim. Benim fikrim renklerin, oyunların, oyuncakların cinsiyetinin olmadığı yönünde.. Bir çok uzman da bu konuda hem fikir.

Gece’nin sınırlandırılmamış bir oyun alanı varken onun ısrarla sadece arabalara yönelmesi, gece gündüz, içeride dışarıda sürekli yanında istemesi asla ama asla arabalarını paylaşmaması haliyle benim açımdan biraz can sıkıcı oluyor ve sürekli oyun, aktivite, oyuncak arayışı içinde oluyorum.

Geçtiğimiz günlerde bildiğiniz gibi My Little Pony  Arkadaşlık Günü hakkında yazı yazmıştım.
Altı sevimli Pony karakteriyle temelde çocuklara pozitif mesajlar veren, bence bir çocuğun öğrenmesi hayati olan altı temel duyguyu oyunla öğreten/kazandıran sevimli bir oyuncak serisi ile de tanışmış olmuştum.

Yukarıda bahsettiğim aşırı bağlılık durumunu yaşarken tam da ihtiyacımız olan oyuncağı bulmuştum.
Sihir, Cömertlik, Mutluluk, Sadakat, İyilik ve Dürüstlük değerlerini temsil eden Pony’ler bu süreçte bize gerçekten çok yardımcı oldu.

2011 yılından beri Minika Çocuk’ta yayınlanan My Little Pony Arkadaşlık Sihirlidir çizgi dizisinin 6. Sezonu ‘Equestria’yı Keşfet’ i izliyoruz birlikte.
Sonra alıyoruz minik Pony’lerimizi kendi arkadaşlık sihrimizi, isimlerine uygun hikayeler üreterek oynuyoruz.

Böylelikle çocuk, en başta paylaşmayı, cömert olmayı, mutluluğu, iyiliği, dürüstlüğü, arkadaşlığın önemini ve en önemlisi iyi bir insan olmayı oynayarak öğreniyor.

Ben böyle pozitif mesajlar veren, kavramları, duyguları oynatarak öğreten oyuncakları seviyorum ve çok faydalı buluyorum kesinlikle.

Yukarıda bahsettiğim tüm bu detayları daha net incelemek isterseniz; www.ponydunyasi.com web sitesine bakabilirsiniz. Youtube.com/mylittleponytr adresinden sevimli Pony’lerin maceralarına ulaşabilirsiniz.

Sevgiler.

20 Eylül 2016 Salı

ARKADAŞLIK GÜNÜ!


Geçtiğimiz günlerde Carrefour Maltepe Park AVM’de bulunan Joker mağazasında çok şirin çok anlamlı bir kampanyaya denk geldik; My Little Pony’nin “GEA işbirliğiyle” yürüttüğü Arkadaşlık günü isimli sevimli bir kampanya J
Bu kampanya doğrultusunda çocuğunuzla birlikte artık oynamadığı, ilgi duymadığı oyuncağını Joker mağazalarında bulunan My Little Pony Arkadaşlık Günü istasyonlarına götürüyorsunuz, sizin hediye ettiğiniz oyuncağa marka tarafından 5000 yeni oyuncak ekleniyor ve uzaklardaki hiç tanımadığımız arkadaşlarımıza hediye ediliyor J
Çocuktan çocuğa, minik ellerden el ele çoğalarak yayınlan bir oyuncak zinciri bu…
Bir çocuğu oyuncaktan başka ne mutlu edebilir ki?
Ve bir çocuğa paylaşmayı anlatmak, öğretmek için ne güzel fırsat elbette…
Biz görünce hemen dahil olduk pek tabi, Gece’nin artık yaş olarak dikkatini çekmeyen, oynamadığı bu oyuncağını istasyona bıraktık :) Acaba hangi çocuğa devredecek Gece anılarını ve hangi çocukla ortak bir anıya sahip olacak? Sıcacık bir merak bu bağ…

Bu kampanya bitmeden mutlaka çocuğunuzla konuşup ve hatta bir başka çocuğa hediye edeceği oyuncağı birlikte belirleyip yine birlikte istasyona götürmelisiniz J istasyona hediyenizi bırakırken de mutlaka bir fotoğraf çekin.. Ara ara bakar; bak o gün çok keyifli bir iş yapmıştık, dünyaya bir iyilik bırakmıştık hatırlıyor musun diye üzerinde sohbetler edersiniz :)
Bu arada çocuğunuz yanınızdayken şu adrese bir tıklayın;  http://mylittlepony.hasbro.com/tr-tr/friendshipday 
Karşınıza birbirleriyle çok iyi arkadaş 6 Pony çıkacak; Sihir, İyilik, Dürüstlük, Sadakat, Cömertlik, Mutluluk…
Her Seçtiğiniz Pony sizi farklı görevlere yönlendirirken siz de çocuğunuzla birlikte oldukça verimli ve faydalı bir aktivite gerçekleştirecek, ona bu önemli değerleri en güzel şekilde, anlatarak değil tecrübe ederek öğrenmesini sağlayacaksınız..
Biz ilk olarak İyilik’i seçtik J
Arkadaşlık aktivitelerinden ‘bir hayvana ilgi göster’ önerisini yerine getirdik. Sürekli yapıyoruz bunu aslında ama bir kerede Arkadaşlık gününü kutlamak için yaptık ve gidip mahallemizin sakinlerinden Köfte’yle biraz oynayıp yemek hediye ettik. :)

Gece oğlumla birlikte tüm bunları yapmış olmak ikimiz açısından da keyifli ve sıcacıktı kesinlikle…
Siz de katılın, iyi gelecek :)

8 Eylül 2016 Perşembe

Çişimiz Kakamız Bezimizeee



Gece 30 aylık oldu tabii, başladı ‘ Tuvalet alışkanlığı ne zaman?’ soruları, aile içi ‘eee yaz bitiyor bıraktırmayacak mısın kızım sen bu çocuğa bezi kocaman oldu!!’ baskıları.. Olumsuz cevap alınca da başlıyor anne söylenmeleri; Kızım ne küçüğüüüüü ben seni 40 günlükken tutuyordum tuvalete ayol. ( Burada saçları savuruyor şöyle..) Yaşına girmeden atmıştın bezi sen!!  Çocuk askere gidecek kızım!! Gel çocuğum sen hadi çiş yapalım çişşşş…çiİiİiİİşŞşŞşşŞŞŞ… (buraya kafasını duvara vuran emoji lazım bana!)


Evet efendim istisnasız bizim kuşaktan kimle konuşsan 40 günlük, daha gözü açılmamışken tuvalete tutulmuş, en tez elinden bezi bıraktırılmış… İnsan biyolojisine, fizyolojisine, psikolojisine adeta bir uçan tekme, bir aduket çakmış ‘erken bez bıraktırma’ gururuyla omuzları dik, alınları açık mağrur analarımız…
Başlıyorum ben de karşı atağa; Yahu anacım (teyzecim, sayın kayınbabam, üst komşum, parktaki hanımefendi…) bir kere çocuk hazır olmadan olur mu bu iş? Bak koca koca uzmanlar, ilim bilim neler anlatıyor; bağırsak ve mesane için gerekli olan kasların (sfinkter) olgunlaşması lazım diyor. Bu kasların gelişmesi diyor fizyolojik bir süreçtir diyor… Bu süreci tamamlamamış çocuk nasıl tutacak çişini kakasını diye soruyor? Ayrıca hem ben konuşmaya başlamadan girmek istemiyorum bu sürece ya. Çocuk olup biteni bir anlasın, bağlantıyı bir kursun, çiş ne bir bilsin bunu ifade eder hale gelsin istiyorum Allah Allah. Bu süreç nasıl riskler taşıyor psikolojik açıdan biliyor musun sen? Bunun kakaya bağlanması var, yapmayı reddetmesi var ohoo ‘çişimiz kakamıııızzzz tuvaleteeee..’ şarkısını birlikte söyleyip, sifona birlikte basıp, arkasından birlikte bye bye yapmadan psikolojiyi etkiliyor işte, biliyor musun bunları? Yok..
Anne gitti… Anne mavi ekran veriyor… Anne sistemsel çöküşte..


***
Evet şaka bir yana, gerçekten çocuğun hayatında kalıcı izler bıraktığını düşündüğüm bir süreç bu tuvalet alışkanlığı kazandırma dönemi… O yüzden ben Gece’den ‘hazırım’ sinyallerini almadan henüz bu işe girişmek istemiyorum. Yavaştan başladı…Kaka yapınca rahatsız olmaya, temizlenme talebinde bulunmaya falan o da yeni yeni…Ama daha başı durun bakalım..
Bu yüzden bizim için hala çalan şarkı ‘Çiişimiz kakamıııızzz bezimizeeeeee’ ☺
Bundan sebep bez hala çocuklu hayatımızın bu döneminde alışveriş listemizin demirbaşı efendim.
Ben biraz bez konusunda hassasım. Gece’de çok fazla pişik yaşadığımızdan sanırım. Doğduğunun 3. Günü antibiyotik aldığından pişikle çok erken tanıştı. Oldu mu da geçmek bilmiyor..
Geçenlerde lise arkadaşıma gittim bizim burada oturuyor Gece’den 5 ay küçük oğlu var. Öyle kapıdan uğrama olunca yanıma bez falan almadım neyse lazım oldu bez istedim getirdi, ilk defa orda denk geldim Komili Bebek bezine. Yeni çıkartmış. Halbuki iki seneye yakındır Komili’nin zeytinyağ özlü ıslak havlularını kullanıyordum hiç denk gelmedim. Nasıl iyi mi dedim? Ki o her markayı denemiştir, çok iyi dedi dene bak seveceksin.


Evet böyle tanıştım Komili Bebek beziyle, şuanda da kullanıyorum. Nesini sevdim peki?
Bebeğin cildine temas eden iç yüzeyi %100 doğal zeytinyağlı krem içeriyor, Türkiye’de ilk ve tek bebek bezi bu konuda. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu özelliği ile tahriş, pişik, kızarıklık oluşumunu önlemeye yardımcı oluyor. Gece geçenlerde kulak iltihaplanmasından dolayı antibiyotik aldı yine pişik oldu ve tecrübe ettim ki havada kalan bir iddia değil bu, iyi geliyor.
Bir de bence yine diğerlerine göre en önemli farkı mis gibi kokuyor ☺ Komili Islak havluları gibi :) Bebeğin/çocuğun vücudunun anatomik yapısına uyumlu,  iç ve dış yüzeyin yumuşaklığı sebebiyle hareketlerini kısıtlamıyor aksine konfor sağlıyor. Özel emici bölge şekli itibariyle sıvıyı hızla emip alt tabakaya iletiyor ve hapsediyor böylelikle  ekstra kuruluk sağlıyor. Gece’nin kullandığı süre zarfı boyunca olumsuz değerlendirebileceğim bir durum olmadı ki en dikkat ettiğim, sabah uyanınca bezini açtığımda yoğun idrar kokusu ile karşılaşmamış olmam. Ayrıca www.komilibebe.com.tr anne dostu bir web site; hem kampanyalarını takip edebiliyor hem de bebeğinizle ilgili her türlü soruyu ortalama 24 saat içinde cevaplayan uzman doktor var. Sosyal medya hesaplarından da yarışmalar düzenleyerek birçok Komili Bebek ürünleri hediye ediyorlar şu linklerden sosyal medya hesaplarına ulaşabilirsiniz; https://www.facebook.com/KomiliBebe  https://www.instagram.com/komilibebe/
Ben denedim ve izlenimlerimi sizlere aktardım gerisi de sizin seçimlerinize kalmış ☺
Sevgiler..